John Crowley’nin "We Live in Time" filmi, kanserle tekrar karşılaşan bir kadının yaşamına dair dokunaklı bir hikaye sunuyor. Florence Pugh’un canlandırdığı Almut karakteri, hastalığın geri dönmesi üzerine yaşamını tam anlamıyla yaşamaya karar verir. Almut, eşi Tobias (Andrew Garfield) ve kızı Ella ile mutlu bir hayat sürmektedir. Başarılı bir şef olan Almut, tedavilerin verdiği acıları bir kenara bırakıp ailesi ve kariyeri için sıra dışı bir karar alır.
Film, Almut’un zorlu karar sürecini ve hayata bağlılık duygusunu işlerken izleyicide duygusal bir yolculuk başlatmayı hedefliyor. Crowley’nin yönetmenliğindeki yapım, oyunculuk performanslarıyla dikkat çekiyor. Garfield ve Pugh, karakterlerine canlılık katan oyunculuklarıyla seyirciyi etkilemeyi başarıyorlar.
Ancak, filmin bazı eleştirilerle karşılaştığı da bir gerçek. Hikaye anlatımındaki karmaşık yapısı ve karakter motivasyonları eleştirilere yol açıyor. Özellikle, Almut’un yarışmaya katılma nedenleri ve çocuğu Ella’ya ayırdığı zaman konusunda film izleyicilerinin bazı tereddütler yaşamasına neden oluyor.
"We Live in Time", duygusal yoğunluğuyla seyirciyi derinden etkileyen, romantik komedi unsurları içeren bir melodrama dönüşüyor. Ancak, karakterlerin kararları ve ilişkileri üzerinden şekillenen hikaye, seyircide bazı çelişkiler yaratabiliyor.
Sonuç olarak, "We Live in Time", aşk, aile ve hayatın değeri üzerine düşündüren bir film olarak dikkat çekiyor. Crowley’nin yönetmenliğindeki yapım, Almut ve Tobias’ın hayatındaki anları izleyiciyle buluştururken duygusal derinliğini ön plana çıkarıyor. Ancak, karakter motivasyonları ve hikaye anlatımındaki zayıflıklar, filmi tam anlamıyla tatmin edici kılamayabiliyor.
Kaynak : Time Gazetesi
Gizli Hazineleri Keşfedin
